Erdemler bu konuda uç bir örneği temsil ediyor.10 yaşında ki oğulları Aliye yardımcı olabilmem için bana geldiler.Bay ve Bayan Erdem'in her ikisi de gayet başarılı ve maddi yönden de iyiydiler.Onlarin endişesi, oğullarının son zamanlarda notlarindaki ciddi düşüş nedeniyle idi.
Bana hemen Ali'nin okulda herhangi bir davranış problemi olmadığını söylediler. Notlarının gidişatı da her zaman gayet iyi olmuştu. Okulla alakalı hiçbir şeyin eve gelmemeye başlaması hariç Ali, evde de gayet terbiyeli bir çocuktu. Son zamanlarda ödevlerini eve getirmeyi "unutuyor" ve ödevini yapmama fikrinde direniyordu. Ödevlerini yapması için onun derslerinin başına oturtmak, her akşam gittikçe zorlaşıyordu.
Konuşmanın bu noktasında, Ali'nin okul başarısındaki bu düşüş için bir yığın muhtemel sebep düşünmeye başladım. Acaba ADD'li miydi? Ailede, onu duygusal olarak rahatsız eden bir şeyler mi olmuştu? Belki de depresyon geçiriyordu.
Değişik olasılıkları sıralamak için Ali'nin okul geçmişinden başlayarak daha özel sorular sormaya başladım. Ali her zaman iyi bir öğrenci mi olmuştu? Bana öyle olduğunu söylediler. Ali'nin notlarındaki bu düşüşü ne zaman fark etmeye başlamışlardı? Tam olarak geçen seferki sınav kağıdında fark etmişlerdi. Peki, hangi notlar ne kadar düşmüştü? Kederli bir ifade ile matematik ile 98'den 92'ye hızlı (!) bir düşüş olduğunu söylediklerinde, yüzümdeki şaşkın ifadeyi artık siz hayal edin!
Ali'nin anne-babasının, onun başarılı olması için bu kadar büyük bir baskı kurmalarının hiçbir mantıksal açıklaması yoktu. Ali, ne kadar çalışırsa çalışsın, anne- babası için yeterli olmadığını açıkça fark etmişti. Ve belki de haklıydı. Onlar, 10 yaşındaki bir çocuktan sadece iyi çalışmasını değil, mükemmel olmasını istiyorlardı.
Her ne olursa olsun anne-babasını hayal kırıklığına uğrattığını hisseden Ali de artık umursamaz olmaya başlamıştı. Onun anne- babasını tatmin edememe hususundaki anlaşılabilir güvensizliği, onu pasif saldırganlık davranışları göstermeye itmişti. Mükemmel olmayan bir performans göstermektense ödevini yapmayı unutabilirdi. Ödevini yapmamak anne-babasına mükemmel olmayan bir not götürme riskinden daha iyiydi.
Biraz uğraşmak gerekti ama; Erdemler sonunda oğulları üzerinde kurdukları bu baskıyı fark etmeye başladılar. Onlara eve nasıl notlar getirirse getirsin onu sevdiklerine inandırmak için Ali ile konuşmalarını önerdim. Ayrıca, kendilerinin zorlaması olmadan da Ali'nin kendi kendine okul hayatını denetleyebileceğine inandıklarını belirtmelerini tavsiye ettim. İhtiyacı olduğunda ona her türlü yardımı sağlayacaklarına söz verdiler; fakat yardım istemek onun sorumluluğu olmalıydı.
Bu yöntem işe yaradı. 3 hafta içinde Ali şikayet etmeksizin okuldan gelmeye ve ödevlerini yapmaya başlamıştı. Evdeki somurtkanlığı geçmişti ve notları da yükselmişti. Kendini daha mutlu hissediyordu ve kendine güveni de artmıştı. Notlarını yükseltmişti; çünkü bunu kendisi istiyordu. Bunu yapmaya zorlanmıyordu.
Bu örnekteki gibi olan anne-babalar "en iyi olmalıyım" zihinsel kaynağını yerleştirmekten kaçınmalıdırlar. Çocuğun kendine güven duygusunu çocuğun çabasını överek yükseltmelidirler; çocuğun başarılı olup olmamasına göre değil. Çocuğun başarı seviyesinden ziyade onun çabasını desteklemek,onun kendine güvenini ve ileride yapacağı çalışmalardaki motivasyonunu artıracaktır.
Çocuklarını en iyiyi yapmaya motive etmekle, onların giriştikleri her işte iyi olmalarını isteme yanlış inanışı arasında ince bir sınır bulunmaktadır.
Çocuk gelişimi yazılarımıza buradan bakabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınızı bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz.