Kitap imzalatan yaşlı bir hanımefendi bana “Kocamla iletişim sorunlarımız var, ne yapmalıyım?” diye sordu. Yüzünde acı dolu, alaycı bir tebessüm vardı. Umutsuzdu ama yine de sormaktan kendini alamamıştı.
“İletişim tamamen kopmuş mu?” diye gülümseyerek sordum. “Tamamen değil,” dedi. Bir an durdu, derin bir nefes aldı ve ekledi: “Sıfırın bile altında!” “Eşiniz kaç yaşında?” diye sordum. “Yetmiş sekiz,” dedi. Yüzüne baktım, göz göze geldik. Benim 'Elimden ne gelir ki?' bakışıma, onun 'Biliyorum, ama sormadan duramadım' bakışıyla cevap verdi. Hüzünlü bir veda bakışıyla imzaladığım kitabı aldı ve sessizce uzaklaştı. Diğer okuyuculara bakarken, aklım hala o yaşlı bayandaydı ve içimde bir burukluk hissettim. Bu karşılaşma beni derinden etkiledi ve düşündürdü:
Acaba, aynı evde birlikte yaşamak zorunda olan yaşlı çiftlerin kaçı bu durumda? Bu acıya nasıl katlanıyorlar?
Sıfırın altında iletişim olur mu? Evet, olabilir. Buna 'zehirli iletişim' diyebileceğim bir tür var. O yüz ifadeleri, ses tonu, gözlerdeki soğuk bakış, adeta bağırır: “Senin bir değerin yok; önemsizsin; sevilmeye layık değilsin!”
Yaşlı hanımefendi bu durumun sorumluluğunu hiç üstlenmiyordu. Tüm yük yetmiş sekiz yaşındaki eşinin omuzlarına yüklenmişti.
Hayatta kalabilmek ile gerçekten yaşamayı bilmek arasında büyük bir fark var.
Blogumuzdaki diğer Aile saadeti hakkındaki yazılarımızı okuyabilirsiniz.
Yazı: Doğan Cüceloğlunun bloğundan alıntıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınızı bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz.