Osmanlı devrinde yaşamış meşhur Hattat Hâfız Osman, babadan yetim bir çocuktu. On bir yaşına geldiğinde gece gündüz hat sanatına çalışmaya başladı. Vâlidesiyle beraber İstanbul’un Cibali cihetlerinde, harap bir hânenin tavan arasında yaşıyorlardı.
Eyüpsultan’da bulunan hocasının evine haftada iki defa gider, yazdıklarını gösterirdi. Kış gelmiş, yağmurlar, çamurlar, sokakları geçilmez bir hâle getirmişti. Osman Efendi, yırtık pabuçlarıyla Cibali’den Eyüpsultan’a kadar gidip geliyordu. Annesi, bütün mahrûmiyetlere katlanıp ciğerpâresinin ayaklarını çamurlardan kurtarmak için bir çift çizme aldı.
Hâfız Osman, buna çok sevindi. Fakat küçük kalbi, vâlidesinin çektiği bu zahmetlere karşı çok mahzûn oldu. Bir gün sabahleyin evden çıktı. Hava soğuk ve yağmurluydu. Sokaklar âdeta çamur deryası hâlinde idi. Kirletip de validesini üzmemek için ayağına giydiği çizmelerini, köşe başında çıkarıp koltuğunun altına aldı. Böylece yalınayak Eyüpsultan’a, hocasının hânesine kadar gitti.
Hocaefendi sabah vakti kapı çalınca pencereden baktı. Hâfız Osman’ı yalınayak, çamurlar içinde, sırılsıklam, soğuktan elleri ve ayakları mosmor olmuş hâlde gördü. Hemen koşup kapıyı açtı. “Evladım Osman! Niçin yalınayak geldin, çizmeni neden giymedin?” diye sordu.
Osman, “Annem, çok zahmet çekerek aldı bunları. Çamurlarda giymeye kıyamadım.” dedi.
“O hâlde bu havada derse gelmeseydin ya…” dedi hocası. Osman da: “Çalışmazsam annem ihtiyar olunca ona kim bakacak!” diye cevap verdi.
Hocaefendi, çok müteessir oldu ve ağlamaya başladı. Hemen su ve bez getirdi. Kendi eliyle çocuğun üstünü, başını ve ayaklarını temizledi ve canı gönülden şöyle dua etti: “Oğlum! İnşâallah bir harfi bin altına yazar, bu zahmetlerin mükâfatını bir gün görürsün. Hokkanı padişah tutar, vezirler sana hizmet eder.”
Aradan geçen otuz, otuz beş seneden sonra, artık Hâfız Osman’ın şöhreti dünyaya yayılmıştı. Yazdığı Mushafların hediyesi, servet değerinde oluyor, çok talep görüyordu.
O zamanın padişahı, Hâfız Osman’ın yazdığı bir Mushaf’ı aldı. Bir harf bile eksik olmasın diye, hâfızlara okuttu. Hâfızlar sadece bir vâv harfinin olmadığını söylediler. Padişah, Hâfız Osman’ı davet ederek bu harfi yazmasını istedi.
Hâfız Osman, hemen hocasının duasını hatırladı:
“Padişahım, fermanınız başım üzerine! Ancak talebeliğimde, hocam şöyle bir dua etmişti. Şimdi uygun görürseniz onu yerine getirmek istiyorum” diyerek ahvâli olduğu gibi anlattı.
Padişah bu izahtan pek memnun oldu ve “Öyleyse ben hokkanı tutayım.” deyip diviti Hâfız Osman’ın eline verdi. Hâfız Osman, bin altına bir vâv harfi yazdı.
İşte gayretin ve çalışmanın yanında bir de hocaların duasını almak ne büyük mutluluktur. Hattat Hâfız Osman Efendi de hocasının duasını almanın semeresini gördü.
Dini bilgiler için blogumuza bakabilirsiniz.
Kaynak :Küçük Hattat, Osmanlıca Hikâyeler 2, Hasbahçe Kitap
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınızı bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz.