Ana içeriğe atla

Mahremiyet ve Teşhir: Hayatımızdaki İnce Denge

 İnsan doğası gereği, izlenmekten ve gözetlenmekten hoşlanmaz. Yaptığı bazı eylemlerin gizli kalmasını, başka bir ifadeyle hayatında özel bir alanın bulunmasını arzular. Bu durum insanın yaratılışından kaynaklanan bir ihtiyaçtır. Ancak konu sanal dünyaya geldiğinde bu durum değişebilir. İnsanlar, burada gözetlenmeyi arzulayan bir tutum sergileyebilir. Günlük hayatta mahremiyetin zarar göreceğini düşündüğü için izlenmeye karşı çıkan bir birey, sanal ortamda bu konuyu o kadar önemsemeyebilir.

Teşhir kelimesi “duyurmak, göstermek, açıklamak ve sergilemek” anlamlarını taşır. Ayrıca, herkesin görebileceği şekilde yayıp göstermek ya da sergilemek şeklinde de tanımlanabilir. Bu kelimenin kökeni “şöhret” kelimesine dayanır. Teşhir, şöhreti elde etme ve sürdürme noktasında önemli bir araç olarak kabul edilir. Şöhret hedeflendiğinde, teşhir bir şekilde devreye girer.

Mahremiyet ise, kişinin gizli kalması istenen yönlerini ifade eder. “Başkalarından saklanan, görünmesi ya da duyulması istenmeyen” anlamlarına gelir. Bu tanımlardan yola çıkarak, teşhir ve mahremiyetin zıt kavramlar olduğunu söylemek mümkündür. Bu nedenle, bu iki kavram arasında bir denge kurmak son derece önemlidir. Çünkü her şeyin teşhir edilmesi doğru olmadığı gibi, her şeyin gizli kalması da mümkün değildir.

Teşhir ve mahremiyet arasında kurulacak dengeyi şöyle ifade edebiliriz: Ortadaki küçük alan, mahrem alanımızı temsil eder. Bunun dışında kalan geniş alan ise herkesin görebileceği, teşhir edilen kısımdır.

Bu denge, ahlaki bir terazinin iki kefesi gibidir. Dengenin bozulması durumunda, mahrem ve açık alan birbirine karışır. Mahrem alanın gereğinden fazla genişlemesi, açık alanın daralmasına yol açar ve sosyal ilişkilerde sorunlar ortaya çıkabilir. Tersine, mahrem alanın daralması ve açık alanın genişlemesi ise sınırların belirsizleşmesine ve sosyal problemlere neden olur. Bu dengesizlik, ruh sağlığı açısından da olumsuz etkiler doğurabilir. Çünkü asıl olan, mahremiyet ve teşhir arasındaki dengeyi korumaktır.

Mahremiyet


Mahremiyet ve Teşhir Arasında

Küçük bir köyde, Zeynep adında genç bir kadın yaşardı. Zeynep, bahçesinde özenle yetiştirdiği çiçekleriyle meşhurdu. Köylüler, onun çiçeklerine hayranlıkla bakar, evine gelen misafirler çiçeklerden yapılan buketleri uzun uzun överdi. Ancak Zeynep'in bahçesinin tam ortasında bir gül vardı ki kimse o güle dokunamaz, hatta yaklaşamazdı. Zeynep bu gülü özel bir örtüyle örter, onun sadece kendisine ait olmasını isterdi.

Bir gün köye bir gezgin geldi. Gezgin, Zeynep'in çiçeklerini gördü ve onları herkese göstermek için bir resim sergisi düzenlemeyi önerdi. Zeynep başlangıçta tereddüt etti. Tüm çiçeklerinin fotoğraflarını çekmek hoşuna gitse de, ortadaki gülün fotoğraflarının çekilmesine izin vermek istemedi. Gezgin, "Ama bu gül en güzel olanı! Herkes görmeli!" dedi. Zeynep ise nazikçe, "Bu gül benim mahremiyetimdir. Onu paylaşmak istemiyorum," diye cevap verdi.

Sergi günü geldiğinde, köylüler Zeynep'in çiçeklerinin sergilendiği resimleri hayranlıkla izledi. Ancak herkes merakla, "O ortadaki gülü neden göstermedin?" diye sordu. Zeynep onlara şöyle dedi:

"Her şeyin sergilenmesi gerekmez. Mahremiyet, insanın kendisiyle ve sevdikleriyle paylaştığı bir alan olmalıdır. Eğer her şey teşhir edilirse, değer dediğimiz şeyler yitip gider. Bahçemin güzelliği, hem görülen çiçeklerimde hem de gizli kalan gülümde saklı."

Köy halkı bu sözleri düşündü. O günden sonra, insanlar sadece paylaşmak istediklerini sergilemeye başladı ve mahremiyetin önemini daha iyi anladılar.

Zeynep’in hikâyesi, mahremiyetin ve teşhirin dengeli bir şekilde ele alınması gerektiğini hatırlatıyordu. Çünkü hayatın güzelliği, bazı şeylerin saklı kalmasında gizliydi.


Yorumlar

Popüler yazılar

Zorbalığın üstesinden gelen dostluk

Zorbalığın Gölgesindeki Dostluk Bir zamanlar küçük bir kasabada, aynı sınıfta okuyan üç yakın arkadaş vardı: Hülya, Seda ve Büşra. Her gün birlikte okula giderler, ders aralarında neşeyle sohbet ederlerdi. Ancak, bir gün sınıflarına yeni bir öğrenci katıldı. Adı Sarp’tı ve kasabanın en güçlü çocuklarından biriydi. Sarp, okulun ilk gününden itibaren sınıfta kendine bir yer edinmeye çalıştı, ancak bunu arkadaşlarına zorbalık yaparak elde ediyordu. Hülya, Seda ve Büşra, ilk başta Sarp’ın onları rahatsız etmeyeceğini düşündüler. Ancak, zamanla Sarp, özellikle Büşra'ya takılmaya başladı. Büşra’nın uzun, dalgalı saçları ve sakin tavrı, Sarp’ın alay konusu olmuştu. "Sana kuaför bulmamız lazım, bu saçlarla böyle gezilmez!" diye dalga geçiyordu. Hülya ve Seda, Büşra’ya destek olmaya çalışsalar da, Sarp’ın zorbalıkları gitgide daha dayanılmaz hale geliyordu. Sarp, Büşra’nın eşyalarını saklamaya, onun hakkında dedikodular yaymaya başladı. Büşra ise bu durumdan dolayı içine kapanmay...

Kitap seçerken ilk izlenim ne olmalı?/kitap okurken nelere dikkat etmeliyiz ve nasıl okumalıyız?

Kitabın sayfalarını seri bir şekilde çevirin. İçerisinde fark ettiğiniz vurgulu yazılmış ifadeleri okuyun. Varsa resim ve tablolara göz gezdirin, ihtiyaç duyarsanız herhangi bir bölümden birkaç sayfa okuyun. Okuduğunuz bilgilerin aklınızda kalması için, okumayı sevmek için, okuma alışkanlığı kazanabilmek için, bilinçli bir okuyucu olabilmek için, okuma konusundaki ihtiyaçlarınızı giderebilmek için, okurken sıkılmadan usanmadan okuyabilmek için neler yapabiliriz? Öncelikle okuma işini asla ertelemeyin. İlk fırsatta hemen okumaya başlayın. Okumak için uygun ortam oluşturun.  Okuma sırasında sosyal medyadan uzak durun. Herhangi bir şeyin dikkatinizi dağıtmasına ve motivasyonunuzu bozmasına izin vermeyin. Oturduğunuz yer rahat olsun. Bulunduğunuz ortamın ışığına ve havalandırmasına dikkat edin. Ama her şeyin tam olmasını bekleyerek okumayı ertelemeyin. Seyahat sırasında dahi oturarak veya ayakta okuyun. Okumakla ilgili hiçbir durumu okumamak için bahane etmeyin. Okumak için sürekli fır...

Sosyal Medyanın Dikkat Dağıtıcı Etkisi ve Odaklanma Becerinizi Geliştirme Yolları

 Bir işin ortasında, mesela bir toplantı devam ederken, video izlemek istiyor insanlar. Dikkat süresini 19 saniye olduğunu ispatlayan bir durum bu. Toplantıda olduğunuz için sesi açamıyor, yazılım bu durumu fark ediyor. metin altta yazı olarak görünüyor. Meşgul olduğunuz zamanda bile, videoya maruz kalmanızı kolaylaşıyor. Video içerik üretiminde öne çıkan uygulamalar, belki de kendilerini uykuyla ilişkilendiremedikleri için bu alanın dışında kalıyorlar. İstanbul'un yoğun trafiğinde bile, araç kullanırken video izleyen sürücülere rastlamak mümkün. Trafikte fırsat buldukça birkaç saniye izleyip yollarına devam ediyorlar. İnternetin olduğu her yerde izlenmeye çalışılan videoların farklı bir boyutu var. Özellikle bağlantısız, kesintisiz içerik anlayışı dikkat çekici. Günümüzde odaklanma süresi öyle azaldı ki, bir konuya sadece 19 saniye boyunca dikkat verebiliyoruz. Artık yarım saat boyunca tek bir konuya odaklanabilmek adeta bir başarı haline geldi. Uygulamalar, kullanıcıların ilgisi...

Okula uyum süreci/Ayrılık kaygısı/Okul fobisi

Okula uyum süreci/oryantasyon  OKULA UYUM SÜRECİ /OKUL FOBİSİ/AYRILIK KAYGISI Anaokullarında eğitimin başlamasına az kaldı.Çocuklarımız ağlıyor doğal olarak annelerinden ayrılmak istemiyor.Yeni bı ortama girecekler onlar için de hiç kolay değil.Anneler ve babalar olarak bize düşen sakin kalmak zira biz bile yeni bı ortama girdiğimizde aynı şekilde bı tedirginlik yaşıyoruz.Onlar daha çok küçük bunu siz ebeveynleri ve öğretmenleri sayesinde aşacaklar.Bu dönemde pedegogların bize önerdiği şeyleri burada sizlerle paylaşmak istiyorum. İlk olarak çocuğu okula bırakırken asla yalana basvurmayın. Ağlıyor diye çocuğu alıp eve götürmeyin.Kaçarak uzaklaşmayın. Mutlaka vedalaşarak ayrılın. Cocugunuza ne zaman doneceginizi söyleyin. Söylediginiz saatte okulda olun.Çocugun size güvenmesi ve endişelerinin azalmasında bunlar kritik noktalardır.Cünkü çocuklarımızın okula gitmek istememelerinin temel nedeni ayrılık kaygısıdır.Anne , babadan ayrılmak istemediği için okula gitmek istemez...

Çocuklara Zaman Yönetimini Öğretmenin Püf Noktaları

  Çocuklara Zaman Yönetimini Öğretmenin Püf Noktaları Çocuklar bebeklikten itibaren zamanlarının büyük kısmını aileleriyle geçirir. Zaman kavramını ve bu zamanı nasıl değerlendireceklerini de en çok ailelerinden ve eğitim süreçlerinden öğrenirler. Araştırmalar, çocuğun karakterinin %90’ının 7 yaşına kadar şekillendiğini gösteriyor. Bu nedenle özellikle 7 yaşına kadar alacakları zaman yönetimi eğitimi, ileride anın kıymetini bilen ve zamanı verimli kullanan bireyler olmalarına yardımcı olacaktır. Zaman Algısının Temelleri: 3-4 Yaş ve Sonrası Çocuklarda zaman kavramı genelde 3-4 yaş civarında gelişmeye başlar. Ancak bu eğitimi başlatmak için belli bir yaş sınırı yoktur. Doğumdan itibaren düzenli bir rutinin oluşturulması ve günlük konuşmalarda zamanla ilgili ifadelerin kullanılması, çocukların zaman algısının temellerini atar. Örneğin; “Sabah kalktık, kahvaltı yaptık, biraz sonra oyun oynayacağız” gibi cümlelerle zaman mefhumunu anlamalarına destek olunabilir. Zaman Algısına Hazır...